Varna Savaşı, Varna şehrinin yakınlarında gerçekleştiği için bu isimle anılır. Bu savaş aynı zamanda Osmanlıların Balkanlardaki varlığını güçlendirmesi bakımından oldukça önemlidir. Savaşı önemli kılan bir diğer unsur ise iki dağ arasındaki arazide gerçekleşen bu savaşta, eşit güçlerin farklı savaş taktiklerinin ön plana çıkmasıdır. Savaşın ana sebebi ise; papalık ile Bizans’ın destek verip teşvik ettiği Macarların önderliğindeki Hıristiyan güçlerin Türkleri Balkanlardan atma isteği ve daha sonrasında Edirne’ye kadar ilerleyip Türk tehdidini ortadan kaldırmak istemesidir.
II. Murad’ın tahta geçip Fetret Devri’nin getirdiği sorunları çözdükten sonra 1420’li yıllardan itibaren Tuna Nehri hattına doğru yönelmesi ve Osmanlı’nın uç beylerinin agresif hareketleri neticesinde Balkanlarda yavaş yavaş yeni bir süreç başlıyordu. Niğbolu Savaşı’ndan bu yana sınır hattı gerginliğini ve aktifliğini korusa da, iki devletin Sırp Despotluğu ve Eflak Voyvodalığı üzerindeki hakimiyet çabaları fitilin ateşlenmesine neden oldu.
1439 yılında II. Murad Sırbistan’a girerken, papalık önderliğinde Hıristiyan dünyasının birleşerek Türklere karşı harekete geçme çabaları hız kazanmıştı. Yine aynı yıl Ortodokslar ve Katolikler arasında Floransa’da gerçekleşen görüşmeler sonucunda kiliselerin birleştirilme kararı alınmış ve Türklerin Avrupa’dan atılıp Bizans’a yardım edilmesine karar verilmiştir. 1440 yılında II. Murad’ın başarısız Belgrad kuşatması ve hemen ardından Macarların Osmanlı üzerine doğru bir askeri harekata girişmesi Haçlı dünyasında büyük bir sevinçle karşılanmıştı.
Bu sırada Macar tahtında 1439 yılında ölen II. Albert’in yerine geçen ve aynı zamanda Leh kralı olan Vladislav bulunuyordu. Macarlar, Belgrad önlerinde başarısızlığa uğrayan Osmanlılara karşı harekete geçti. Güney Macaristan ve Belgrad başkumandanlığına getirilen Erdel Voyvodası ve tımışvar kontu Janos Hunyadi, 1442 yılının Eylül ayında Rumeli Beylerbeyi olan Şehabeddin Şahin Paşa idaresindeki Osmanlı saldırısını önledi. Hemen ardından ise 1443-44 yıllarında Tuna’yı aşıp Osmanlı topraklarına girdi. Burada da karşısına çıkan Osmanlı birliklerini bozguna uğratan Macar kuvveti, II. Murad tarafından ancak Zlatitsa (İzlâdi) Geçidi’nde durduruldu. Macarların bu mücadelesi ve ilerleyişi Hıristiyan dünyasında büyük bir sevinçle karşılanıp, Osmanlı’nın nihayet Balkanlardan kovulmasının başlangıcı olarak yorumlandı. II. Murad, bu zor durum karşısında çareyi barış görüşmelerini başlatarak buldu. Sırp Despotu Curac Brankoviç’in de aracalığı ile Segedin’de bir ateşkes imzalandı.
Yapılan bu anlaşmanın gerçek anlamda bir ateşkes mi yoksa bir barış mı olduğu, Macar kralının bunu yeminle tasdiklediği şüpheli olan Segedin Anlaşması, Papanın temsilcisi Kardinal Cesarini ve Bizans imparatorunun devreye girmesiyle geçersiz kılındı. Çünkü bu sırada Papalık, Haçlı seferi için gereken hazırlıklarını tamamlamış, bir müttefik donanması karadaki orduyla buluşmak ve Osmanlı birliklerinin boğazlardan geçişini önlemek için Çanakkale Boğazı’na doğru yola çıkmıştır. Arada yapılan bir anlaşma olmasına rağmen, 4 Ağustos 1444 tarihinde Macar kralı, Kardinal Cesarini’nin yönlendirmesi ile birlikte yayınladığı bir beyanname ile savaş ilanını kesinleştirdi. Ordu ağırlıklı olarak Macarlardan oluşuyordu. Bu orduya daha sonra Sırp, Eflak, Hırvat ve Bosna birlikleri katılacaktı.
Yaşanan bu gelişmeler sırasında II. Murad, Macarlar karşısında geri çekilmenin getirdiği sıkıntıların yanında büyük oğlu Alaeddin’i kaybetmenin verdiği üzüntü ve uç beyleriyle olan anlaşmazlığı yüzünden zor bir dönem geçiriyordu. Macarlar ve Karamanlılar ile yaptığı anlaşmaların sükuneti sağladığını düşünüp tahttan çekilme kararı almış ve yerini küçük oğlu II. Mehmed’e bırakmıştı. Fakat tüm bunların aksine olaylar hiç de beklediği gibi gelişmedi. Hıristiyan ordusunun aradaki barışa rağmen harekete geçmesi büyük bir telaşa yol açtı. Bunun üzerine ordunun başına geçmek zorunda kalan II. Murad, Gelibolu’nun Hıristiyan donanması tarafından tutulduğu haberini alınca Ekim ayı sonlarında Ceneviz tüccar gemileri aracılığı ile İstanbul Boğazı’ndan karşıya geçti. Edirne’ye hareket eden II. Murad oğlu Mehmed’i burada muhafazada bırakarak ordusuyla birlikte Varna istikametine doğru hareket etti.
Macar kuvvetleri, 15.000 kadar atlı ve bundan daha az sayıda piyadeden oluşuyordu. Ordu 3 Ekim’de Tuna’yı aşıp önce Orşova’ya oradan da Vidin’e ulaştı. Orduda ek olarak 2.000 kadar da araba bulunuyordu. Bu arabaların çoğu mühimmat, erzak ve eşya yüklüydü. Bir bölümünde ise tüfekli askerler bulunuyordu. Eflak Prensi olan Vlad Drakula da 4.000 kadar askeriyle Niğbolu’da Hunyadi’nin kuvvetleri ile birleşti. Macarlar ve müttefikleri Bulgar topraklarında ilerlemeye başladı. Bu ilerleme sırasında önlerine çıkan her şeyi yok edip yağmalıyordu. Yok edilen ve yağmalanan köyler arasında Hıristiyan köyleri de bulunuyordu. Yine aynı Macar ordusu, Şumnu’ya ulaşıp burayı kolayca ele geçirdi ve içerideki Osmanlı birliğini yok etti. Pravadi’de karşılarına çıkan direniş ile fazla oyalanmayıp yönlerini Petriç Hisarı’na çevirdiler. Petriç Hisarı’nı ele geçirip doğrudan Varna’ya ulaştılar. Burada ise ordugah kurup Haçlı donanmasını beklemeye başladılar. Osmanlı tarafında ise II. Murad 40.000 kişilik bir ordu eşliğinde Yanbolu’ya vardı.
İki ordu 10 Kasım 1444 günü sabah saatlerine karşı karşıya geldi. Macar askeri heyetinin planı, daha önceki savaş tecrübelerinden yola çıkarak; tüfekli askerlerin daha önceki başarısı nedeniyle Osmanlı birliklerine karşı hücuma geçilmesini ve eğer bu hücum başarısız olursa da arabalarla çekilmiş olan hatta doğru geri çekilip top ve tüfek aracılığıyla Osmanlı ordusunu dağıtmayı hedeflemişti. Ordunun arka saflarına arabalar ve toplar yerleştirildi. ortada Macar ve Leh askerleriyle birlikte kral yer alıyordu. Bataklık kesimden Varna’ya doğru uzanan hat üzerine ise askerlerle tutuldu. Şehre yakın tarafın açıklık olması sebebiyle en güçlü birlikler buraya konuşlandırıldı. Burada önde Franko Talloci idaresindeki Macarlar, hemen ardında Eğri Piskoposu Simon Rozgonyi, Slovenya banı ve Kardinal Cesari’nin Haçlı askerleri sıralanmıştı. Hunyadi, emrinde bulunan 4.000 Eflak birliğini ise serbest hareket etmeleri için herhangi bir yere koymadı. Osmanlı’da ise padişahın sağ tarafında Anadolu Beylerbeyi Karaca Bey, Edirne askeri ile Süleyman Bey, Fenarizade Hasan Paşa ve Evrenosoğlu İsa bulunuyordu. So ltarafında ise Rumeli Beylerbeyi Şehabeddin Şahin Paşa’nın atlıları ile birlikte Davud Bey’in yayalarıyla birlikte Ferizbeyoğlu’nun birlikleri yer alıyordu. II. Murad ise arkada yedi saf halinde sıralanmış kapıkulı, yeniçeri ve azapları ile ilerliyordu.
İki ordu karşı karşıya geldikten sonra bir süre birbirlerini kontrol etti. İlk saldırı ise Osmanlı tarafından geldi. 6.000 kişilik bir sipahi grubu sağ kanatta bulunan Macarları ok atışlarıyla taciz etmeye başladı. Bu hareket karşısında ise Franko Talloci saldırı emrini verdi. Bu saldırı doğrudan Anadolu kolu üzerine oldu ve Macarlar büyük bir üstünlük sağladı. Ardından Rumeli kolunda Şehabeddin Paşa’nın atlıları Hunyadi’nin saldırısını karşıladı. Geri çekilir gibi yapan Davud Bey’in ansızın geri dönerek üzerlerine gelen Nagyvarad piskoposunun birliklerini imha etti. Fakat Anadolu kolu iyice çökmüş ve Karaca Bey burada hayatını kaybetmişti. Rumeli birliklerinde de dağılma başlamıştı. Bunların üzerine II. Murad kendi birliklerini harekete geçirse de başarılı olamadı. Yanında az sayıda yeniçerisi kalan II. Murad geri çekilmeye sıcak bakmaya başladıysa da Dayı Karaca Bey’in cesaretlendirmeleri ile savaş alanında kaldı. Bu hareket sonrasında savaşın seyri birden bire değişti. Tam bu sırada da Macar kralı yanındaki 500 kişi ile doğrudan II. Murad’a doğru saldırdı. Fakat iyi savunulan Osmanlı ordugahını aşamadı. Ordugahın yakınındaki hendeği göremeyen Macar kralı buraya düşerek etrafını saran Osmanlı askerleri tarafından öldürüldü. Kralın bu ölümü Macar ordusunda bir paniğe yol açtı. Çekilen Osmanlı birlikleri tekrar toparlanıp saldırıya geçti. Kaçan Macar kuvvetleri arka safta bulunan arabaların arkasına sığınsa da sonuç değişmedi. Kralın ölüm haberini alan Hunyadi ise durumun kötüye gitmesiyle birlikte Eflak tarafına çekildi. Geri çekilme sırasında ise Kardinal Cesari de hayatını kaybetti. Osmanlı tarafında ise Anadolu Beylerbeyi Karaca Bey, Fenarizade Hasan Paşa, Vardar Kadısı Bedreddin ve Su Şeyh vardı.
Savaşın hemen ardından komşu İslam ülkelerine kazanılan zaferi bildiren fetihnameler kaleme alınmıştır. Bir rivayete göre Macar Kralı Vladislav’ın kesik başı zafer nişanesi olarak Edirne ve Bursa’ya yollanmış ve oradan da hediye olarak Mısır sultanına gönderilmişti.
Varna Muharebesi, Macar savaş taktiklerinin tam anlamıyla öğrenilmesine vesile olmuş ve özellikle savaş arabaları kullanılarak yapılan harekatlar karşısında son zamanlarda fazla deneyim kazanan Osmanlı ordusu dikkatli davranmıştır. Fakat bu savaşta Macarların savaş arabalarını çok etkili kullandığı söylenmez. Yalnız Osmanlı saldırısı karşısında arabaların arkasından top ve tüfek atışları gerçekleşmiştir. Bazı batılı tarihçiler, Osmanlıların sayıca üstünlüğünü savaşın asıl kazanılma sebebi olarak göstermişlerdir. Bu sayı üstünlüğünün yanı sıra Macar kralı Vladislav’ın yaptığı düşüncesiz saldırısını savaşın kaybedilmesinin en önemli nedeni olarak söylerler.
Osmanlı’nın önce geri çekilip sonra bilerek saldırdığı konusu tartışmalıdır. Kaynaklarda bunun bilerek yapıldığı söylenmez. Ayrıca Hunyadi, Türkleri yakından tanıdığı için ordusunu da büyük ihtimalle buna göre yerleştirmiştir. Sipahilerin ok atışları ile savaşı başlatması bu durumu onaylasa da, görgü şahitlerinin anlattıklarına göre bunun gerçekleşme ihtimali çok düşüktür. Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta, bozulan süvari birliklerinin padişahın arkasında tekrar saflar oluşturması, kasıtlı geri çekilmeden ziyade yaya askerleri üzerine dayalı bir savaş taktiği olarak düşünülebilir.
Savaşın siyasi kazanımlarına baktığım zaman, kazanılan bu zafer II. Murad’a iç politika da yeniden güven kazandırmakla kalmayıp, Hıristiyanların Osmanlı’yı Avrupa’dan atma inançlarını yıkmıştır. Dönemin batılı tarihçileri ise bu mağlubiyeti tanrının bir cezası olarak yazmıştır. Segedin’de İncil üzerine yapılan anlaşmanın bozulması sonucu tanrının cezalandırması kabul edilen bir kanıdır. Bu mağlubiyetle birlikte Bizans’ın umutları da büyük ölçüde tükenmiştir. Mağlubiyet sonrası ümidini kaybetmeyen tek kişi Hunyadi’dir. Çok geçmeden ordusunu tekrar toplayıp Tuna Nehri dolaylarında yeni bir harekat için hazırlıklara başlayacaktı.
Kaynakça
FERİDUN EMECEN, "VARNA MUHAREBESİ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/varna-muharebesi (20.11.2024).
Aşıkpaşazade, Tarih
Neşri, Cihannuma
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I. Cilt.
Halil İnalcık, Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar
Comments