Niğbolu Savaşı 25 Eylül 1396 yılında Niğbolu Kalesi önlerinde meydana gelen ve kısa bir süre içerisinde Haçlı birliklerinin bozguna uğramasıyla sonuçlanan savaştır. Bu savaşı önemli kılan durum ise Hıristiyan Avrupa’nın topyekûn bir şekilde Türklere karşı yaptığı ilk saldırıdır.
Seferin altında yatan motivasyon Türklerin Balkanlar’daki ilerleyişini durdurmak ve Macaristan’a yardımcı olmaktır. Bu sayede de Batı Avrupa’nın güvenliğini sağlamaktır. İstanbul’un kurtarılması ve Bizans’a yardım edilmesi ise ikinci plandadır. Seferin planlanması ise Haçlı Seferleri ruhuna uygun bir şekilde yapılmıştır. Hedef olarak İstanbul üzerinden Kudüs’e ulaşma asıl hedef olarak lanse edilmiştir. Fakat seferin gerçek organizasyonu Luxemburg Hanedanı’ndan Macar Kralı Sigismund’tur. Aynı yıllarda Bizans imparatoru II. Manuel’de Batı’da müttefik arayışı içerisinde olmasına karşın, Avrupa’yı asıl harekete geçiren şey Türklere karşı direnen Sigismund’tur.
Avrupa’nın genel durumu XIV. yüzyılın sonlarında böyle bir müttefiklik için uygundu. Yüzyıl Savaşları sonucunda İngiltere ve Fransa arasında bir anlaşma sağlanmış, Roma’da bulunan Papa IX. Boniface ve Avignon’da bulunan Papa XIV. Benedict ise bu seferi destekleyici bir bildiri yayınlamışlardır. Döneminin dikkat çeken ismi olan ve aktif bir Haçlı olan Philippe de Meziere ise İngiliz Kralı II. Richard’a bir mektup yazarak Fransa Kralı VI. Charles ile işbirliği yapma çağrısında bulunmuştur. Ek olarak ise Burgidinya, Orleans ve Lancester dükleri de yardıma hazır olduklarını belirttiler. Macar kralının gönderdiği Gran Başpiskoposu Johann de Kanizsa başkalığındaki elçilik heyeti de ilk olarak Venedik’e, oradan Lyon’a ve Burgidinya’ya gitti. En son ise Paris’e geçerek Fransa kralı ile buluştu. Eflak Voyvodası Mircea ise Osmanlı mücadelesinden yıpranmış olsa da yardımı kabul etti. Aynı şekilde İtalyan deniz devletleri ve Rodos Şövalyelerinden de yardım vaadi alındı.
Fransız kuvvetleri, Nisan 1396 yılında Dijon’da Burgidinya dükünün 24 yaşındaki oğlu Jean de Nevers komutasında toplandı. Bar dükünün oğlu Philippe, Guy de la Tramouille, kardeşi Guillaume, Amiral Jean de Vienne ve Chasseron hakimi Oudard’dan oluşan bir danışma kurulu oluşturuldu. Daha sonra da bütün bHaçlı ordusunun Budin’de bir araya gelmesi kararlaştırıldı. Fransızlar yaklaşık olarak 10.000 kişiyle, Alman prenseleri 6.000 kişiyle, İngilizler Huntington Kontu John Holland ile 1.000 kişiyle, Lehistan, Bohemya, İtalya ve İspanya’dan ise bir çok şövalye ve maceraperest 13.000 kişiyle Budin’de toplandı. İtalyan deniz devletleri ve Rodos Şövalyeleri de Karadeniz’den Tuna Nehri’ne gelmişti. Ordunun asıl gücünü ise 60.000 kişi ile Macarlar oluşturuyordu. Toplanan ordu Sigismund’u fazlasıyla memnun etse de, Sigismund ihtiyatlı davranma taraftarı olarak yerine göre saldırı, yerine göre de savunma yaparak hareket etmek istiyordu. Fakat bu düşünce Haçlı ruhu ile hareket eden Avrupa’lı güçleri memnun etmiyordu. Orduda bulunan ve seferimn tarihini kaleme alan Froissart’a göre bütün “Türkiye” fethedilecek daha sonra da Suriye ve diğer mukaddes yerlere ulaşılacaktı.
Batı’da bu gelişmeler yaşanırken, 1394 yılında Tuna bölgesine hücum ederek sınırda bulunan Macar kalelerini tehdit eden Yıldırım, aynı zamanda İstanbul’un ablukasını da sürdürüyordu. Macarlar ile savaş da devam ettiğinden Batı’daki gelişmeler sürekli takip ediliyordu. Froissart’a göre; Milano Dukası Gian Galeazzo, yapılan Haçlı ittifakını Yıldırım Bayezid’e söylemişti. Fakat Bayezid’in seferi öğrenir öğrenmez hızlıca hareket etmesi, aslında gerçekte böyle bir şey olmadığı gösterir. Fakat, Osmanlı ordusu böylesine ani bir hareket ve teşkilatlanma için fazlasıyla tecrübeye sahipti. Yıldırım Bayezid hızla Niğbolu’ya giderken savaş halindeki diğer birlikleri de hızla buraya kaydırmıştı. Bayezid’in ordu mevcudu 60.000 ila 80.000 arasındaydı ve bunların bir kısmı da orduya yeni katılmış yorgun askerlerden oluşuyordu. Batılı kaynaklar Osmanlı ordusunun mevcudunu Haçlılardan daha fazla gösterse de gerçekte Osmanlı ordusunun mevcudu 80.000 bile değildir.
Haçlıların sözcüsü olan Enguerrand de Coucy, Türkleri beklemeden ani bir saldırıya geçilmesi fikrini Sigismund’a kabul ettirince bütün bir Haçlı ordusu Orsova yakınlarından Tuna’yı aşıp Osmanlı topraklarına girdi. Fakat Haçlılar hareket ederken askeri disiplinsizlikleri yüzünden geçtikleri yerlerde baskı ve şiddet uygulamaktan geri kalmadılar. Bu durum Osmanlı topraklarında ise daha da arttı. Haçlılar ilk olarak, Osmanlılara bağlı olan Bulgar Prensi Straşimir’in kendileri ile işbirliği yapması sonucu Vidin’e girdiler ve burada bulunan küçük bir Türk birliğini imha ettiler. Bu olay sonrasında Jean de Nevers ve 300 kadar asilzade şövalye unvanını aldı. Ardında da kalabalık olmayan bir Türk garnizonu tarafından savunulan Rahova Kalesi’ne saldırdılar. Eu Kontu Philippe d’Artois ile Mareşal Boucicaut kumandasındaki Fransızlar kaleyi almakta başarılı olamayınca Sigismund yetişerek kaleyi ele geçirdi. Haçlı kaynakları bu kalenin alınmasından sonra irili ufaklı bir çok yerin ele geçirildiğini belirtir. Bu hareketten sonra Haçlılar Niğbolu Kalesi önüne gelerek kuşatmaya başladılar. Fakat kalenin sarp bir mevkide bulunması, burada bulunan Osmanlı birliklerinin kaleyi uzun bir süre savunmasını sağladı. Nihayetinde de bu kuşatma bir ablukaya dönüştü. Haçlıların burada vakit kaybetmesi ise Yıldırım Bayezid’in yetişmesine imkan tanıdı.
İlk Osmanlı kaynaklarında, 130.000 kişilik Haçlı ordusunun Eflak üzerinden Tuna’yı geçip Niğbolu’ya geldiğini ve bunu duyan Bayezid’in İstanbul kuşatmasını kaldırıp askerleriyle birlikte Niğbolu’ya geçtiğini yazar. Savaşın tek görgü tanığı olan ve Bayezid’in yanında bulunan İbnü’l-Cezerî ise haberin İstanbul kuşatması sırasında geldiğini, Bayezid’in ise Haçlıları Osmanlı topraklarına girmeden karşılamak için anında harekete geçtiğini yazar.
Edirne’de bir kaç gün konaklayan Bayezid, daha sonra Tırnova’ya hareket etti ve ordusunun geri kalanını da burada topladı. Haçlıların durumundan haberdar olmak için ise Evrenos Bey’i yolladı. Evrenos Bey, Niğbolu önlerine geldiği sırada, burada Macar kralının adamlarından olan Belgrad bölgesi banı olan Johann Maroti ile karşılaşıp ufak bir çarpışma içerisine girdi. Johann Maroti’nin de görevi tıpkı Evrenos gibi istihbarat toplamaktı. Osmanlı kaynakları ise Evrenos’un bilgi toplamadaki zayıflığı üzerine Yıldırım Bayezid’in bizzat Niğbolu Kalesi’nin önlerine gidip bilgi topladığını yazar.
Yıldırım Bayezid, Evrenos’un yaşadığı küçük çarpışmanın ardından, 24 Eylül’de Niğbolu yakınlarında ordugahını kurmuştur. Savaş bir sonraki gün Haçlıların saldırısı ile başladı. Bayezid, sahip olduğu bilgiler sayesinde ordusunu büyük bir ihtimalle savunma formasyonunda yerleştirmiş bulunuyordu. İbnü’l-Cezeri’nin Bayezid’in yalnızca bir oğlunun Niğbolu’ya geldiğinden söz etmesi oldukça dikkat çekicidir. Bu sebeple de bir çok zorluk çekildiğini belirtir. Osmanlı kaynakları Yıldırım Bayezid’in ordusunu üçe ayırdığını belirtirken, Haçlı kaynakları ise, önde düzensiz birliklerin bulunduğunu, onların hemen arkasında ise hücumu karşılamak üzere kazıkların dikilmiş olduğunu , kazıkların arkasında ise asıl güçlerin ve okçuların dizilmiş olduğunu ve en arkada da Bayezid’in kendi kuvvetleriyle beklediğini yazar. Savaş fetihnamesindeki bilgiler doğru kabul edilecek olursa, Osmanlı ordusu sağ kolda Şehzade Emir Süleyman Çelebi ile Veziriazam Çandarlı Ali Paşa, Rumeli Beylerbeyi Firuz Bey, Malkoç Bey, Timurtaş Bey. Sol kolda Şehzade Mustafa, Anadolu Beylerbeyi Timurtaş Paşa, Karaman Beylerbeyi Mehmed, Turhan, Beşir, Tahir ve ortada da Bayezid’in kendisi yer almıştı.
Hücum düzeni alan Haçlılar ise saldırı öncülüğünü Fransızlara verdiler. Hemen arkalarında da Sigismund’un kuvvetleri bulunuyordu. Sağ kolda Transilvanya Voyvodası Laczkovic, sol kolda ise Eflak Voyvodası Mircea bulunuyordu. Saldırıya başlayan Fransız zırhlı süvarileri, Osmanlı’nın öncü birlikleri ile karşılandı. Ardından bu süvariler kazıkların önlerine çekilerek, kazıkların arkasındaki okçular tarafından ok yağmuruna tutuldu. Okçuların yoğun saldırısı sonucunda Fransız süvariler atlarından inip yaya olarak savaşa devam etmek zorunda kaldı. Atlarından inen süvarilerin atlarının sağa sola doğru kaçması, arkalarında bulunan Sigismund’u yanılgıya düşürerek Fransızların bozguna uğradığı düşüncesini yarattı. Bu düşünce de Haçlı karargahında büyük bir panik oluşmasına neden oldu. Bu kısım Haçlıların ordu iletişimindeki ve düzenindeki disiplinsizliğin önemli bir örneğidir. Fakat gerçekte; Fransızlar (Fetihnameye göre) yaya bir şekilde Rumeli kolu üzerine yürüyerek burada bir ilerleme sağladılar. Fakat sol kolda bulunan Şehzade Mustafa ile Anadolu Beylerbeyi Timurtaş Paşa, Fransızları arkadan çevreleyerek bozguna uğrattı. Bu çarpışmada Fransızların bir çoğu öldürüldü ve bir çoğu da esir alındı. Ölenler arasında Amiral Jean de Vienne de vardı. Ordunun idaresini üstlenen Jean de Nevers ise esir alınmıştı.
Fetihnameye göre tam zafer kazanılmış sanılırken ani bir pusu ile saldıran Macar kumandan Nicholas de Gara’nın Anadolu askerlerine saldırdığı bilgisi yer alır. İki tarafın da savaş kıyafetlerinin birbirine benzemesi sonucunda kimin hangi tarafta olduğu anlaşılamamış ve bu karışıklık Bayezid’in karargahının tehlikeye düşmesine sebep olmuştur. Haçlı kaynaklarında ise Macarların ani saldırısının Osmanlı merkez ordusunda karışıklığa yol açtığını, fakat Lazarevic’in emrindeki Sırp kuvvetlerinin yetişmesiyle Macar saldırısının püskürtüldüğü yazar. Aynı şekilde Sigismund’un Tuna’dan bir gemiye binip canını kurtardığı bilgisi de bulunur. Osmanlı kroniklerinden sadece Tacü’t-tevarih’te son saldırıda bizzat savaşa dahil olan Bayezid’in bir darbe sonucu attan düştüğü ve hizmetkarlarından birinin yardımıyla tekrar ata bindiği belirtilir.
Osmanlıların kesin zaferiyle sonuçlanan bu savaşta, kayıplar konusunda kesin bir sayı olmasa da, Osmanlı’nın kaybının 30.000 civarında olduğu, Haçlarının ise bundan daha fazla olduğuna dair bir fikir birliği bulunmaktadır. Haçlılar tarafında, başta Jean de Nevers olmak üzere Eu Kontu Phillippe d’Artois, La March Kontu Jacques de Bourbon, Enguerrand de Coucy, Henry de Bar ve Guy de la Tramouille, Mareşal Boucicaut gibi asiller esir alınmış, bir kısmı da fidyeleri ödenerek serbest kalmıştır. Macar kralı da yanındaki az sayıda adamıyla bir gemiye binip önce Tuna açıklarındaki bir Haçlı donanmasına gidip, daha sonra da İstanbul’dan Venedik’e geçmiştir.
Niğbolu Savaşı, klasik Haçlı Seferi amacıyla yapılmış son seferdir. Haçlıların bu kaybı, Batılı tarihçiler tarafından Türklere karşı tecrübeli olan Macar kralının dinlenmemesi ve zaferi üstlenmek isteyen Eu Kontu ve Boucicaut’un düşüncesizliğine mâl edilir. Bütün bunlara ek olarak, Haçlılar arasında bir ortak savaş planı olmaması, sefahat, ahlak dışılık, disiplinsizlik, yedek plan olmaması ve coğrafyanın incelenmemesi Haçlıların kaybetmesinin en önemli sebeplerindendir. Yıldırım Bayezid ise zaten iyi bildiği bu coğrafyayı kullanarak askerlerini ormanlara gizlemiş ve Haçlıların hareket kabiliyetini kısıtlayarak mücadele etmiştir. Bu savaş sonucu Yıldırım Bayezid, İslam dünyasında büyük bir ün kazanmış ve Osmanlı’nın Balkanlardaki varlığı büyük ölçüde güçlenmiştir. Bizans ise artık ümitlerini kendi dindaşlarına değil, Doğu’da beliren Osmanlı düşmanlarına ümit bağlamaya başlamıştır.
KAYNAKÇA
FERİDUN EMECEN, "NİĞBOLU SAVAŞI", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/nigbolu-savasi (04.08.2024).
Fahamettin Başar, “Niğbolu Meydan Muharebesi ve Haçlı Seferleri Tarihindeki Yeri”, Haçlı Seferleri ve XI. Asırdan Günümüze Haçlı Ruhu Semineri, Bildiriler, İstanbul 1998.
Neşrî, Cihannümâ
İbn Kemal, Tevârîh-i Âl-i Osmân
Âşıkpaşazâde, Târih
コメント