Haiti Devrimi en başarılı Afrikalı köle ayaklanması olarak nitelendirilmektedir. Devrim öncesinde Saint-Domingue olarak anılan Haiti bir Fransız kolonisiydi. Devrim ile kendini Fransız boyunduruğundan kurtaran halk tarihte siyahlar tarafından yönetilecek ilk cumhuriyeti kurdu. Devrimin arka planı ise şüphesiz dikkat çekici oldu.
Özellikle 1700'lü yıllardan itibaren Avrupa merkezli dünyada artan şeker ihtiyacının çok çok büyük bir kısmı Karayiplerden karşılanmaktaydı. Haiti'de bunun önemli üreticilerinden biriydi 1700'lü yılların ikinci çeyreği itibariyle Fransızlar sahip oldukları başta Haiti ve Jamaika bölgelerinde karmaşık olarak nitelendirilebilecek ekim yöntemleri uygulayarak dünyanın şeker ihtiyacının büyük kısmını buradan karşılıyorlardı. Bu plantasyonların temel amacı kar etmek olduğundan plantasyonların beyaz sahipleri siyah kölelerin zor koşullarda çalıştırmaktan geri kalmadılar ve bu durum zamanla 'acaba bize isyan ederler mi?' tedirginliği oluşmasına sebep oldu.
Bölgenin toplumsal yapısına baktığımızda 1750 sonrası dönemde burada sınıfsal bir hiyerarşi oluştuğunu ve bunun parçalarını kavrayabilmek mümkündür. Birinci grup, beyaz toprak sahiplerinden oluşmaktadır. İkinci grup ise özgür siyahlar olup, genellikle "melez" olarak adlandırılan bir topluluğu temsil eder. Bu grup üyeleri arasında eğitim almış, çeşitli mesleklere sahip olmuş, orduda görev yapmış veya çiftlik yönetiminde yer almış bireyler bulunmaktadır. Çoğunluğu, beyaz çiftlik sahiplerinin köle kadınlarla olan ilişkilerinden doğan çocuklardır. Erkeklerin bir kısmı, eğitim görmüş ve babalarından miras kalan servet sayesinde özgürlüğüne kavuşmuştur. Üçüncü grup ise, sayıca diğer tüm gruplardan kat kat fazla olan Afrika kökenli kölelerden oluşmaktadır. Köleler arasındaki yüksek ölüm oranı, sürekli olarak yeni kölelerin bölgeye getirilmesini zorunlu kılmaktaydı. Bu köleler, Fransızca ile Batı Afrika dillerinin bir karışımı olan ve Creole olarak bilinen bir dil konuşuyorlardı. Beyazlarla köleler arasında sık sık şiddetli çatışmalar yaşanırdı. Kaçan kölelerden oluşan çeteler, ormanlarda saklanarak yaşamlarını sürdürür ve sık sık adalardaki şeker ve kahve çiftliklerine saldırılar düzenlerdi. Haiti'de bu tür saldırılar, özellikle siyasette şiddetin bir araç olarak kullanılmasına zemin hazırlamıştır. Çetelerin sayısı zaman zaman binleri bulsa da, kapsamlı saldırılar yapabilecek düzeyde liderlik ve strateji yeteneklerine sahip değillerdi. Bu çeteler arasında öne çıkan en önemli liderlerden biri François Mackandal'dı. Bir Vudu rahibi olan Mackandal, siyahların direnişini bir araya getirmeyi başarmış ve özellikle Afrika kökenli geleneklere ve inançlara vurgu yapmıştır. Farklı çeteler arasında koordinasyonu sağlayarak 1751-1757 yılları arasında bir dizi ayaklanmaya öncülük etmiştir. Her ne kadar 1758 yılında yakalanıp idam edilse de, silahlı çetelerin adadaki varlığı ve saldırıları devam etmiştir.
1789 yılında Haiti, dünya şeker ihtiyacının %40’ını tek başına karşılayarak dönemin en değerli kolonisi haline gelmiştir. Adada yaklaşık 500.000 köle bulunuyordu ve bu rakam, Karayipler'deki toplam köle nüfusunun yarısını oluşturuyordu. Kölelerin çoğunluğu Afrika'da doğmuştu ve ölüm oranlarının doğum oranlarını aşması nedeniyle Afrika’dan köle ticareti devam ediyordu. Köleler, ağır çalışma koşulları, yetersiz beslenme, kötü barınma şartları, kıyafet eksikliği ve tıbbi bakım yoksunluğu nedeniyle büyük bir yıpranmaya maruz kalıyordu. Bununla birlikte, bazı köleler şehirlerde daha iyi koşullarda, aşçı, hizmetçi veya zanaatkâr olarak çalışıyorlardı. Bu ayrıcalıklı köleler Amerika doğumluydu ve durumları Afrika doğumlu, ağır işlerde çalışan kölelerden oldukça farklıydı.
Haiti'nin kuzey kıyısındaki Plaine du Nord bölgesi, özellikle şeker üretimi açısından verimli ve ekonomik olarak büyük bir öneme sahipti. Bölge, dağ sıralarıyla ayrıldığı için adanın geri kalanından oldukça izole durumdaydı. Burada, ekonomik özerklik isteyen güçlü beyaz plantasyon sahipleri bulunuyordu. Adadaki yaklaşık 40.000 beyaz yerleşimci arasında yalnızca Fransa doğumlular yönetici pozisyonlarında bulunmaktaydı. Şeker üreticileri ve plantasyon sahipleri, Fransız aristokrasisinin alt tabakalarından geliyorlardı ve çoğunun amacı, tropikal hastalıklar, özellikle sarıhumma, onlara ulaşmadan önce hızlıca zenginleşip Fransa’ya geri dönmekti. Alt sınıf beyazlar ise zanaatkârlık, dükkân işletmeciliği, köle ticareti ve işçilik gibi işlerle uğraşıyordu.
Adada ayrıca 28.000 civarında özgür siyah bulunuyordu; çoğu zanaatkâr veya büyük konaklarda hizmetçi olarak çalışıyordu. Haiti, sınıflar arasındaki çatışmaların yanı sıra kuzey, güney ve batı bölgeleri arasındaki rekabetten de zarar görmekteydi. Ayrıca adada, Fransa’ya bağlı kalmayı savunanlar, bağımsızlık isteyenler, İspanya ya da İngiltere'yi destekleyenler gibi farklı siyasi görüşler mevcuttu.
Fransız Devrimi ile ilan edilen İnsan Hakları Beyannamesi, tüm insanların eşit ve özgür olduğunu savunuyordu ve bu, Haiti’de başlangıçta olumlu karşılandı. Ancak hem Fransa'da hem de adada hızla değişen siyasi dengeler, Haiti’deki grupların sık sık taraf değiştirmesine neden olacaktı. Afrika kökenli köleler, öncelikle Fransa’ya ödenen yüksek ticaret vergilerine karşı çıkan zengin beyaz çiftlik sahiplerinin bağımsızlık taleplerini işittiler. Ancak köleler, bu sınıfın İngilizlerle ve Fransa monarşisiyle ittifak içinde olduğunu bildiklerinden, böyle bir bağımsızlığın kendi durumlarını daha da kötüleştireceğini fark ettiler.
Adadaki özgür siyahlar arasında Julien Raimond, 1780'den beri Fransa'da tüm ada halkına eşit haklar verilmesi için çaba sarf ediyordu. Fransız Devrimi sonrasında Raimond, Yeni Kurucu Meclis’e bu talebini sunmak istedi. Ekim 1790’da, Paris'ten Haiti’ye dönen özgür bir siyah olan Vincent Ogé, devrim yasalarının adada da geçerli olduğunu varsayarak oy kullanma hakkını talep etti. Talebi reddedilince Cap Français bölgesinde kısa süren bir ayaklanma başlattı, ancak 1791 yılında yakalanarak işkenceyle öldürüldü. Ogé, köleliğe karşı doğrudan bir mücadele vermemiş olmasına rağmen, sonraki köle ayaklanmalarında sembol haline geldi. O dönemde çatışmalar daha çok beyazlarla melezler arasındaydı ve köleler henüz sadece süreci izlemekteydi. Fransız yazar Mirabeau, Haiti'deki beyazların tehlikeyi fark etmeyen tavırlarını, "Vezüv Yanardağı eteklerinde uyuyorlar" diyerek betimlemiş, yaklaşan köle isyanlarına işaret etmiştir.
Napolyon yönetiminde kısa bir süre için sükûnet sağlanmış olsa da, Fransızların köleliği yeniden tesis etme planları açığa çıkınca, Dessalines ve diğer liderler Ekim 1802'de Fransızlara karşı yeniden saldırıya geçmiştir. Kasım 1802’de, Fransız komutan Leclerc sarıhummadan hayatını kaybederken, ordusu da salgın hastalıklar nedeniyle büyük kayıplar vermeye başlamıştır. Leclerc'in yerine geçen Rochambeau’nun yerli halka yönelik acımasız politikaları, Fransız ordusundan kaçışlara neden olmuştur. Aynı dönemde, İngiltere'nin uyguladığı deniz ablukası Fransız ordusunu daha da zayıflatmış ve Napolyon’dan yardım gelmeyeceği kesinleşmiştir. Napolyon’un 1803’te Louisiana’yı Amerika Birleşik Devletleri'ne satması, Batı’daki sömürgelerle artık ilgilenmediğini açıkça göstermiştir. Bu gelişmeler sonucunda, 1803 yılında Dessalines önderliğindeki isyancılar Fransızları tamamen mağlup etmiştir. Son savaş 18 Kasım 1803’te gerçekleşmiş, 1 Ocak 1804’te Dessalines adanın bağımsızlığını ilan ederek adaya yerel Arawak dilindeki adıyla "Haiti" ismini vermiştir. Bu yenilgi, Fransa’nın sömürge imparatorluğuna büyük bir darbe vurmuştur.
Haiti, Batı yarıkürede ABD’den sonra bağımsızlık kazanan ikinci ülke olup, bu bağımsızlık tarihteki tek başarılı köle ayaklanmasının sonucudur. Ancak ülke, uzun süren savaşların ardından harap bir durumda kalmış, tarım sektörü çökmüş, ticaret durma noktasına gelmiş ve nüfusun büyük kısmı eğitimsiz ve yönetim deneyiminden yoksun hale gelmiştir. 1825 yılında Haiti, Fransız eski köle sahiplerine 150 milyon frank tazminat ödemeyi kabul etmiş, bu miktar 1838’de Fransa’nın saldırmazlık taahhüdü ile 60 milyona düşürülmüştür. Bu borç, Haiti’nin ekonomisini mahvetmiş ve ülkenin zenginleşmesini engelleyerek Fransa bankalarına bağımlı hale getirmiştir. 1804'te Haiti Devrimi’nin zaferi, adadaki sömürgeciliğin sonunu işaret etmiştir. Devrim sonrasında yönetimi, Fransız eğitimi almış ve ordu üzerinde etkili olan bir grup devralmıştır. Bu arada Fransa, Martinique ve Guadeloupe adalarında köleliği yeniden tesis etmiş, İngiltere ise 1807’de köle ticaretini sona erdirip 1833’te sömürgelerindeki köleliği kaldırmıştır. Fransa, 1834 yılında Haiti’nin bağımsızlığını tanımış, ABD ise bunu 1862'de takip etmiştir.
Haiti Devrimi, Amerika ve İngiliz kolonilerindeki köle isyanları için ilham kaynağı olmuştur. Napolyon, Haiti’yi ve önemli gelir kaynağını kaybettikten sonra Louisiana’yı ABD’ye satmış, adadan kaçan beyaz ve melezler ise New Orleans’a yerleşerek buranın kültürel yapısına Fransızca konuşan bir topluluk olarak katkı sağlamıştır. Devrimin ardından İngiltere, 1807'de köle ticaretini yasa dışı ilan etmiş olsa da, ticaret bir süre daha devam etmiştir. ABD'deki köleler de Haiti'den etkilenerek isyan girişimlerinde bulunmuş, ancak bu isyanlar başarısız olmuştur. Toussaint Louverture, bölgede hâlâ bir kahraman olarak anılmakta ve 2004 yılında Haiti, bağımsızlığının 200. yılını kutlamıştır.
KAYNAKLAR
Bilgin, K., Haiti Devrimi: Kölelerin Tarihyapıcılığı. Mülkiye Dergisi, 36(4), 2012, 155-208.
https://en.wikipedia.org/wiki/Haitian_Revolution (son erişim: 23.09.2024)
Comments